Ortaçağ’da tüccarlar, ticaret, Akdeniz ticareti, Venedik ile ilişkiler, ticaret hukuku, paranın çeşitlenmesi, endüstrileşme ve tarımsal devrim hakkında bilgi sahibi olabileceğiniz yeni yazımızla sizlerleyiz.

Ortaçağ’da Ticaret ve Ekonomi

IX. yüzyıl sonlarında Akdeniz’in Avrupa’ya kapatılmasından sonra Batı Avrupa’da ekonomik gelişim en düşük seviyeye inmiştir. Bu yüzyıl, ayrıca barbar istilalarının yol açtığı düzensizliğin ve siyasal kargaşanın en yoğun hissedildiği zaman olarak tanımlanmıştır.[1]

            X. yüzyıl ise, bir toparlanma döneminden ziyade bir denge ve barış dönemi olarak görülebilir. Normandiya’nın Rollo’ya boyun eğmesi (912), İskandinav akınlarının sona ermesi diğer taraftan Slavlar ve Macarların ilerleyişinin durdurulması ile Avrupa nefes alma imkânı bulmuştur. Bütün bu kötü tecrübeler Avrupa’dan çok şey götürmüşse de aslında iyi sonuçlar da doğurmuştur. En başta Avrupa’ya saldırılar sona ermiş, artık istila edecek bir kavim kalmamıştır. Bu da artık gelişime açık bir Avrupa’nın oluşumuna zemin hazırlamıştır.[2]

            Bu arada Venedik, Avrupa’nın geçmişte yaşadığı sorunlardan en kârlı çıkan taraf olmuştur. Venedik’in ilk sakinleri, hayatlarını sürdürebilmek için mısır, şarap ve eti diğer kıtalardan komşularıyla takas etmek zorunda kalmışlardı. Bu takas işlemi ilerleyen dönemlerde kaçınılmaz bir şekilde gelişti ve sonuçta Orta Çağ’ın en büyük ticarî devletini ortaya çıkarmıştır.[3] İstilalardan en az etkilenen konumda olan Venedik, bu süreçte ticaretin odağı olmuş, doğudan ve batıdan aldıkları malların dağıtımı misyonunu üstlenmiştir. Venedik’in bu etkisi İtalya civarında yoğun olarak hissedilmekle birlikte sadece orada kalmadı ve dört bir yanda gün be gün hissedilir olmuştur.[4] Öte yandan İslâm devletleri denizde güçlü değillerdi. Haçlı Seferlerinin sonucu olan Kudüs, Urfa Kontlukları ve Antakya Prinkepsliği bir müddet sonra Müslümanlar tarafından geri alınsa da denizler Hıristiyan hâkimiyetinde kalmıştır. Böylece Levand bölgesi dahil denizlerin tamamına yakınında ticaret, Hıristiyan hâkimiyetine girmiştir.[5]

            Venedik, uzun zamandan beri Adriyatik Denizi üzerinde hâkim konumdadır. Bizans İmparatorluğu ile olan ayrıcalıklı ilişkileri baharat ve pamuk ticaretini ellerinde bulundurmayı sağlamıştır. Venedik’e bir dizi avantajlar sağlayan bu ilişki zaman zaman sekteye uğramıştır. 1172 yılında Venedikliler Konstantinopolis’ten sürülmüştür. IV. Haçlı Seferi’nde Konstantinopolis’in yağmalanmasına öncülük etmişlerdir. Bu olay gerilimi doruk noktaya çıkarmıştır. Bununla beraber IV. Haçlı Seferi’nden kârlı çıkmışlar ve ticaret ağlarını genişletmişlerdir. Buna karşı Cenovalılar, VIII. Paleologos’a (1224-1282) destek vererek başkenti geri almasını ummuşlardır. Konstantinopolis Lâtinlerin elinden kurtarılınca Venedik’in daha önceleri elde ettiği ayrıcalıkları bu sefer Cenovalılar elde etmiştir.[6]

            Denizlerde ticaret gelişirken doğal olarak yaygınlaştı. XII. yüzyılda Fransa ve İspanya kıyılarına ulaştı. Marsilya ve Barselona limanları tekrar bir canlanış sürecine girdi. Yine de Venedik, Cenova ve Pisa üstünlüklerini bariz bir şekilde korumaya devam ettiler ve bolluk içinde yaşadılar.[7] Kısa bir zaman sonra İtalya bölgesinde var olan bolluktan kaynaklanan üretim fazlası ürünler, Avrupa içlerine dağıtılmaya başlandı. Panayırlar bu noktada önemli birer dağıtım yerleri olarak öne çıkmaktadır. Profesyonel tacirler için belirli zamanlarda buluşma noktaları olan panayırlar yerel endişelerden bağımsız olarak ortaya çıkan ve toptan değişimlerin yapıldığı yerlerdi.[8] Özellikle Flandre panayırı birçok insanı çekmeye başladı. Flandre’nin coğrafî konumu, bu ülkeyi Kuzey Denizi’ndeki ticarin batıda odak noktası olmasını sağladı. Bu ülke, Kuzey İngiltere’den gelen ya da Baltık’ı geçtikten sonra güneye doğru yol alan gemilerin son doğal durağını oluşturan bir ülkeydi.[9]

            XIII ve XIV. yüzyıllarda Avrupa’da ticaret, bankacılık ve endüstri üretim alanına dahil olmaya başladı. Buna rağmen nüfusun neredeyse tamamının geçimi kırsal bölgelere dayalıdır öte yandan tarım, öncelikli ekonomik faaliyet olmaya devam etmiştir. XIII ve XIV. yüzyıllarda tarım bilimi hususunda inceleme yazıları ortaya çıkmıştır. Ticaret ve imalat alanları da tarım ve hayvancılığa dayalıdır.[10] Tahıllar başlıca tarımsal ürün olmaya devam eder ve tek tip ürün ekimi de nadiren görülürdü. Bostanlar ise maliyeti düşürmek adına yerleşim yerlerine yakın bulunurdu. X. yüzyıldan sonra tarımsal ürünlerdeki gelişimin ve istikrarın ardında tarım aletlerinin gelişmesi olsa da, aslında bu aletler hâlâ son derece pahalı dolayısıyla pek yaygın değildir.[11]

            VII. yüzyılda başlayan ve özellikle de XI. ve XII. yüzyılda niteliksel olarak gelişen ticaret, XII. ve XIV. yüzyıllar arasında nicelik olarak da yoğunlaşmış ve yayılma göstermiştir. Siyasal kurumların istikrar kazanması, buna bağlı olarak nüfusun artması, yerleşim yerlerinin artması, tarım ve madenciliğin gelişmesi, zanaat ile uğraşanların sayılarının artması, kara ve deniz yollarının canlanması hususları ticaretin gelişmesi ve kredi sisteminin ortaya çıkmasına uygun zemini sağlamıştır.[12] Lombardiya, İngiltere, Flandre ve Almanya’da giderek sayıları artan panayır ve pazarlar arz-talebin karşılandığı yerler olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum ticaretin gelişmesi ve yayılmasına katkı sağlamıştır.[13] XII. yüzyıl sonlarında Cenova kadırgaları, malların Batı’da ulaştığı Bruges, Antwerp, Sandwich ve Southampton gibi limanlarla Batı ve Doğu Akdeniz limanları arasında bağlantılar kurmaya başlamışlardır. Kısa bir zaman sonra bölgede Pisalılar, Venedikliler ve Katalonyalılar da gemileriyle Atlantik rotası üzerindeki ulaşımı daha da düzenli hale getirmişlerdir.[14]

            Böylece bu yüzyıllarda Akdeniz’de ticarî ağlar ve limanlar önemli gelişim kaydetmişlerdir. Artık, Doğu Akdeniz, Tiren bölgesi, İber Yarımadasının kıyıları ve Kuzey Afrika dahilinde Batı ile doğrudan bağlantılar da kurulmuştur. Malların uzun mesafelere direkt olarak taşınabilmesi için farklı tarzda gemiler ortaya çıkmıştır. Kadırgalar ince ve uzun olup hem yelkenle hem de kürekle ilerleyebilirlerdi. Ticaret için daha uygun olan gövdesi yuvarlak olan gemilerde ise hızdan çok kapasite önemli olmuştur. [15]

            Ticarî faaliyetlerdeki artış, önemli üretim ve ticaret merkezleri haline gelen şehirleri temel almıştır. XIV. yüzyılın ikinci yarısında Cenova, Venedik, Barselona, Porto Pisano, Marsilya, Aigues Mortes, Regusa Akdeniz’in önemli limanları haline gelmiştir. Bununla beraber sayısız orta büyüklükte limanlar ortaya çıkmıştır.[16]

            Avrupa’da X. yüzyıldan itibaren değişen ortam ticaretin yanında birçok sosyal yeniliği de beraberinde getirmiştir. Bunlardan birisi; köylerde oturan asiller ile köylüler arasında büyük seviye farklarının ortaya çıkması idi. Fakat, XI ve XIII. yüzyıllar arasında daha önce görülmemiş bir sınıf ortaya çıkmıştır. Bu sınıf köylülerden üstün, asillerden aşağıydı. Bu sınıfın etkisiyle Avrupa kendini diğer toplumlardan farklı kılmıştır.[17]

            Ticaret ilk başlarda taşınması daha kolay ve zengin müşterilere mahsus bir iş görmekteydi. Bilhassa nadir ve hafif mallar üzerinde yapılıyordu ve büyük kâr sağlıyordu.[18] İtalyan denizcileri Akdeniz üzerinden Konstantinopolis’e oradan Suriye limanları ile İskenderiye limanına giderek Doğu’nun Çin ipeklerini, Hint pamuklarını, fildişi, kıymetli taşlar ve inciler, tıbbî ilaçlar ve baharatlar gibi mamûl ve mahsulleri topluyorlardı. İtalyan limanlarına getirilen bu mallar daha sonra Avrupa içlerine dağılıyordu.[19] Ticaret büyüdükçe, ticaret yapan devletler arasındaki rekabet de artıyordu. Önce Venedikliler ve Cenovalılar sonrasında Katalonyalılar Doğu Akdeniz’e odaklanıyordu. Konstantinopolis ise en canlı merkezlerden biri olmayı sürdürüyor, Asya ile Lâtin Avrupa arasındaki ulaşıma öncülük ediyordu.[20]

            XII. yüzyıldan itibaren ağır maddelerle yapılan bir ticaret gelişmeye başladı. Özellikle Kuzey ve Baltık Denizindeki Alman denizcileri, bu ticaretle Kuzey Ülkelerinden inşaat kerestesi, katran, patos ve kürk gibi malları getirdiler.[21] Malların alım-satımı her yıl tertip edilen panayırlar vasıtasıyla tâcirler tarafından yapılıyordu. Tâcirlere yol esnasında zarar gelmemesi adına, ülkenin prensi tarafından “geçiş tezkeresi” veriliyordu. Tacirler arasındaki anlaşmazlıkları ise çabuk iş gören mahkemeler çözüyordu ve çoğunlukla bu tarz mahkemeler ticaret işleri için kullanılıyor ve töreden daha fazla iş görüyordu.[22] XIII. yüzyıla kadar en büyük panayırlar Champagne’de dört şehirde toplanıyordu. İtalyan tâcirler ile Alman tâcirler buralarda buluşuyorlardı.[23]

medieval ages trade ile ilgili görsel sonucu

            Ticaretin gelişmesi ve yayılmasına müteakip yeni terimler ve kurumlar da ortaya çıkmıştır. İtalyanların önderliğinde bir dizi ticarî buluşlar ortaya çıktı ve bu buluşlar günümüze değin gelişerek ve zaman zaman değişerek kullanılmaya devam etti ve hâlâ etmektedir. Tâcirler arasındaki özel bilgilere ihtiyaç gösteren davalar için “tacirler konsülü” denen özel yargıçlıklar ihdas olundu. Sonradan “ticaret mahkemesi” haline gelen ticaret yargıcının menşei bu oldu. Buna müteakip, ceza mahkemelerine göre daha rasyonel kurallar ve daha çabuk bir yargılama usulü meydana geldi ve bu da “ticaret hukuku”nun menşei oldu. Deniz adamları, armatörler, kaptanlar, tayfalar arasındaki davalar için bir töre meydana geldi ve bu da “Deniz Hukuku”nun temelini oluşturdu. Bir İtalyan şehrinden olup, yabancı bir şehrin mahallesinde yerleşen tâcirleri idare etmek adına konsoloslar teşkil olundu. Günümüzdeki konsoloslukların da temelinde bu vardır.[24]

            Ticaretin gelişmesi, madenlerin işlenmesi ile birlikte çok sayıda para çeşitleri ortaya çıktı. Paraların bazılarının değerleri farklı olabiliyordu. Bu yüzden de paraların değerini anlamak ve ölçmeye ihtiyaç olundu. Sarraflar bu işi üstlendiler, pazarlarda her sikkenin ağırlığını ve içindeki gümüşün kaç ayar olduğunu denetlemeye başladılar. Bu sarrafların İtalya’daki adı benchieri yani banker idi.  XIII. yüzyılda İtalya’da Papa, bütün ülkelerde Kilise arazisi için konan vergilerin para olarak tahsisi için bu bankerlere güveniyordu.[25] Öte yandan bankerler arasında havale işlemleri de gelişti. Parasını bir banker nezdinde yatıran müşteri, bir mektup alarak bunu bankerin başka şehirdeki muhabirine ibraz ederek mektupta yazılı olan miktarı alabiliyordu.[26]

            Avrupa kıtasının güneyindeki ve kuzeyindeki tüccar tarafından taşınan mallar çeşitlilik gösterir ve aslında birbirlerini tamamlarlar. Kuzey ülkelerindeki ticaret, gıdadan hammaddeye gündelik kullanım ürünlerini teşkil ederken, Güney ülkelerindeki ticaret, daha çok lüks ürünler, lüks tüketim eşyaları ve dekorasyon ürünlerini temel alır. Fakat bu fark sanıldığı gibi somut değildir, çünkü Orta Çağ’da uluslararası ticaretin iki temel özelliği mevcuttur; birincisi, üretimin bölgesel uzmanlık niteliğidir. Bu da şu anlama gelir, Burgonya, Akitanya ve Güney İtalya öncelikle tarım ürünlerinin ticaretiyle ilgilenirken, Kuzey İtalya ve İngiltere imalat alanında faal olmuşlardır. İkinci özellik ise; ekonomik bağımlılığa dayanır. Her bölgenin birbirinin ürünlerine ihtiyacı vardır. Örneğin, şarap üretimi ile meşhur olan Gaskonya, gıda ürünlerinin pek çoğunu ithal etmek zorunda kalmıştır.[27]

            Sonuç olarak, X. yüzyıldan itibaren başlayan süreçte Batı Avrupa’da ticaret gelişmiştir. Bu doğrultuda XI. yüzyılda başlayan Haçlı Seferleri ile Doğu’dan Batı’ya olan ticaret ağları özellikle Akkâ, Sur, Yafa, İskenderiye gibi limanlar vasıtasıyla büyük bir gelişim göstermiştir. Yine Haçlı Seferleri etkisiyle zaten güçlü ticarî bağlantıları olan Venedik ve Cenova gibi denizci devletler güçlerine güç katmışlardır. Ticaretin gelişmesi ve yayılmasına müteakip tesirleri günümüze kadar devam eden bazı terimler, kurumlar ortaya çıkmıştır. Farklı tarzda gemi kullanımının yanı sıra Avrupa’da aydınlanmaya giden yol açılmıştır.

14. Yüzyıl Kentler ve Ticaret Yolları

Endüstri

            XIII ve XIV. yüzyıllarda Avrupa’nın ekonomik anlamda yaşadığı canlanmaya döneminde tarım, madencilik ve imalat artışına dolaşımdaki mallar açısından önemli bir yükseliş eşlik etmiştir.[28]

            Orta Çağ, önceki çağlarda görülmedik derecede bir makineleşmeye tanık olmuştur. Şüphesiz klâsik çağlarda da makineleşme vardı fakat bunlar ilkel tezgâhlardı. Orta Çağ insanı kentlisiyle köylüsüyle makinelerin yabancısı değildi. Bu makinelerin en yaygın olanı ise; su gücünü iş gücüne çeviren çarklı düzenler ve değirmenler idi. Bu sistemler ile tahıl öğütme, bitkisel yağ çıkarma, kumaş dokuma, deri işleme ve kâğıt çekme gibi işler görülüyordu. Bir bakıma bunlar Orta Çağ’ın fabrikaları işlevi görüyordu. Herhangi bir ırmak boyunca farklı türleri göze çarpıyordu. Bu tarz yerlerin fabrika olması dışında da işlevleri vardı. Özellikle değirmenlerin olduğu mecralar yörenin buluşma yerleriydi. Köylüler ve kentliler tahılları öğütmek için buralarda buluşurdu.[29]

Çağımızda petrol ne denli önemliyse, Orta Çağ insanı için de su o denli önemliydi.[30] İlk Çağlar’dan itibaren su değirmenlerinin kullanımı başlamış özellikle Orta Çağ’a gelindiğinde bu değirmenlerin kullanımı gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Su değirmenlerinin önemini vurgulayan yazılar ise Romalı bazı ozanlar tarafından kaleme alınmıştır. Karagün Defterine geçmiş ayrıntılı kayıtlar neticesinde XI. yüzyılın sonlarına doğru İngilizlerin su gücünden ne ölçüde yararlandığını görebiliyoruz.  Bu defterlerde toplamda 5.624 su değirmeni kayıtlara geçmiştir. Karagün defterlerinde geçen bu su değirmenlerinin birçoğu XVIII. yüzyıl endüstri devrimine değin ayakta durmuş, bazıları XIX hatta XX. yüzyıla kadar ayakta kalmıştır. Su değirmenlerinin yaygınlaşması öyle artmıştır ki, XI. yüzyılda ülke çapında her 50 aileye bir değirmen düştüğü varsayılabilir.[31]

1238, 1273 tarihli belgelere göre, su gücüyle işleyen ilk kâğıt fabrikaları İspanya’da, Valencia yakınlarındaki Xativa’da bulunuyordu. 1268 yılında ise, İtalya’nın Fabriano yöresinde yedi tane çarklı kâğıt fabrikası işler durumdaydı. Fransa’da ise bilinen ilk kâğıt fabrikası 1326 yılında üretime geçmişti.[32] XIII. yüzyılda İngiltere’de çırpma fabrikalarından büyük kazançlar sağlanıyordu. İşletme sahipleri feodal beyler, yeni çırpma fabrikaları kurmak ile yetinmeyip, ellerindeki tahıl değirmenlerini de çırpma fabrikalarına dönüştürüyorlardı. Kumaş çırpma makinelerinin üretim alanına girmesi XIII. yüzyıl devrimi olarak nitelendirilmiş, XVIII. yüzyılda gerçekleşen iplikçiliğin makineleşmesinin yarattığı etki ile eşdeğer görülmüştür.[33] 1180 yılından itibaren yel değirmenleri ile ilgili sayısız belge bulunmaktadır. Bu yıllarda yel değirmenlerinin sayısı o denli artmıştır ki, Papa III. Celestine (1191-1198) bunları vergiye bağlamıştır. Yel değirmenleri, su değirmenlerinin aksine dondurucu soğuklarda bile çalışabildiklerinden Kuzey Avrupa’nın geniş düzlerinde de yayılmıştı.[34]

Endüstrileşen Avrupa’da gıda ve tekstil ürünlerinin ticareti hususunda da gelişmeler kaydedilmiştir. Gıda ürünlerinin başını şarap çeker. Gaskonya’nın bu konuda ana hedefi İngiltere olmuştur. XIV. yüzyıl başlarında İngiltere’ye yılda 80 ile 100 bin varil şarap ihraç edildiği varsayılıyor. Fransız şaraplarının yanında İspanya’da üretilen şaraplar, Ren Vadisi, Yunanistan ve Kıbrıs’ta üretilen şaraplar da rağbet görüyordu. İngiltere’de ise süt ürünlerinin ihracı önemli yer tutmaktaydı. Lancaster ve Yorkshire’da üretilen peynir, tereyağı Ipswich’de üretilen füme domuz yağı büyük miktarda ihraç ediliyordu. Balık ise Orta Çağ boyunca en çok talep edilen gıda ürünlerinin başında geliyordu ve Kuzey Ülkelerinden ihraç ediliyordu.[35]             Orta Çağ’da pamuk, keten, kenevir ve ipek gibi lifler çeşitli tekstil ürünlerinin yapılmasında kullanılırdı. Pamuk, Malta, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve İspanya başta olmak üzere birçok bölgede üretilirdi fakat en kaliteli olan Suriye pamuğu idi. Suriye pamuğu Venediklilerce bol miktarda satın alınır daha sonra geniş kitlelere satılırdı. Keten kumaşı özellikle Kuzey Fransa, İsviçre ve Güney Almanya’da, yelken kumaşı ise Baltık bölgelerinde, İpek ise İtalya’da son derece gelişmiş olarak üretilir ve yayılırdı. Yün keçe ise toplumun her kesiminin kullanması bakımından diğerlerinden daha üstün bir seviyededir. Avrupa’da en çok Flandre, İtalya ve İngiltere’de üretilirdi.[36]

Ä°lgili resim

Tarımsal Devrim

Yeni enerji kaynaklarının ortaya çıkışı ve gelişiminin ilk etkileri tarım alanında hissedilmiştir. Orta Çağ boyunca Avrupa’daki nüfusun yüzde 90’ından fazlası geçimini hâlâ topraktan sağlıyordu. Bununla birlikte artmakta olan nüfusu beslemek ve artık üretim yapmak adına toprak yoğun bir biçimde işleniyordu. Bu değişikliklerin ortaya çıkmasındaki en önemli etken kuşkusuz iklim idi. Zira Avrupa iklimi 1000 yılı dolaylarında XX. yüzyıldaki hâline göre daha ılıman ve kuru idi. Bu durum Orta Çağ tarım devriminin boyutlarını da açıklamıştır. Bu arada mühim bir katkı veren başka bir güç kaynağı da devreye sokulmuştu. Bu yeni güç kaynağının adı “At”tı. Atların güç kaynağı olarak kullanılması çok eskilere dayansa da, doğru biçimde koşturulması üzerine oturacak keçeli, sert bir hamut yapmak ve nefes almasını engellememek ile gerçekleşti. Bu modern koşum yöntemi ilk olarak Çin ile Sibirya arasındaki bozkırlarda ortaya çıktı. Avrupa’ya intikal edişi ise VIII. yüzyıl dolaylarında oldu. Bu dönemlerde Avrupa’da ilk kez atlar tarım alanlarında da kullanılmaya başlamıştır. Demirden nalların yapılması ile atların dayanıklılığı daha da arttırılmıştır. Her şeye rağmen atın tarım alanlarında kullanımı her yerde aynı anda teşekkül etmemiştir. At koşmak geleneklere ters düştüğünden, Avrupa’nın bazı yerlerinde yüzyıllar boyu çift sürmek için öküzden yararlanmaya devam edilmiştir.[37]

Orta Çağ çiftçisi için koyun, başka herhangi bir hayvandan daha değerliydi. Koyunun yağı peynire dönüştürebiliyor, sütünden, etinden ve parşömen kâğıdı yaptığı derisinden faydalanabiliyordu. Bunun dışında koyunun asıl değeri yünüydü. Avrupa’nın başta gelen hammaddesi olan yün özellikle İngiltere’de meşhurdu.[38]

Lâtince’de para anlamı taşıyan “pecunia” kelimesinin kökeni de yine Lâtince olan “pecus” yani koyun sözcüğünden türemiştir.[39] Böyle bakıldığında Avrupalılar için koyunun ne anlam ifade ettiği daha net bir şekilde anlaşılmaktadır.

Avrupa’nın Yeraltı Zenginlikleri

            Orta Çağ Avrupası’nda madencilik sektörünün belkemiği taşçılık idi. Taşçılık sanayisi diğer bütün endüstriyel ürünlerden önemliydi. XIX. yüzyılın kömür işletmeciliği, XX. yüzyılın petrol sanayisi ile eşdeğerdi. Taş ocaklarının merkeze yakın olması büyük önem arz ediyordu. Ekonomik açıdan maliyeti kısıyordu. Taş öncelikle Fransa’nın en önemli ihraç malzemesi olmuştur. İngiltere’ye ihraç edilen taşların miktarı kilise kayıtlarında ayrıntılı bir şekilde yer almıştır.[40]

            Orta Çağ’da demir endüstrisi Avrupa’nın ilerlemesinde önemli bir faktör olmuştur. Sadece savaş açısından değil, tarım ve inşaat alanında da demir rağbet görüyordu. Orta Çağ’da bronza olan ihtiyaç azalmış, demir ön plana çıkmıştı. Hemen her köyde bir demirhane vardı. Demirden üretilen zırhlar, kalkanlar şövalyeler için mühim idi.[41]

            1170 yılında Saksonya’da, Freiburg’da gümüş madenlerinin bulunması ile Batı’da madencilik adına ilk dönem başlar. Bu zamandan XIV. yüzyıla kadar Avrupa’da sürekli olarak yeraltından yararlanılır ve yapılan araştırmaların yanında gümüş ve altının yanı sıra bakır, demir, kalay ve kurşun madenleri keşfedilir. Değerli metallerin artışı ile zenginlik ve para dolaşımı da yükselir.[42] Saksonya, Bohemya, Silezya, Macaristan, Kara Orman ve Doğu Alpler Avrupa’nın neredeyse tamamı için gümüş-altın temin edildiği yerlerdi. İsveç’te bolca bakır bulunurdu. İngiltere’de ise kalay ve kurşun çokça bulunur, altın açısından Almanlar bariz üstünlük gösterirken, demir Steiermark, Karintiya ve Bask bölgeleri başta olmak üzere Avrupa’nın neredeyse tamamında bulunurdu.[43]

            XIV. yüzyıla gelindiğinde Avrupa’da ekonomik ve siyasal şartlar değişime uğramıştır. Önceki iki yüzyılda madencilik faaliyetlerinde görülen gelişmeler duraklamaya girer. Altın, gümüş, bakır, demir ve kalay üretiminde düşüş meydana gelir. 1348 yılında ortaya çıkan Kara Veba nüfusu kırıp geçirir. Buna bağlı olarak azalan nüfus, iş aletlerine olan talebi de azaltır. Savaş ortamlarının artması ulaşıma zarar verdiği gibi madenler ve madenciler askerlerin kurbanları olur.[44]

            Öte yandan, İtalyan bankerler XIV. yüzyıl şiddetinden kâr etmeyi öğrendiler. Kambiyo senedinden, sigorta ve muhasebeye kadar modern finans tekniklerinin hepsini geliştirip, Kilise hiyerarşisini kullanarak faaliyetlerini bütün Lâtin Hıristiyanlığına yaydılar. Floransa’da XIV. yüzyıl ortalarında önde gelen ticarethaneler iflasın eşiğine geldiler. Bu durum şehri derinden etkiledi. Zenginlik ile sefaletin arasında “kapitalizm” doğdu.[45] Görüldüğü gibi Modern Avrupa’ya giden yol X. yüzyıldan itibaren adım adım atılmaya başlanmıştır. İstilaların sona ermesi ticaretin gelişmesine yol açmış bu durum da domino etkisi yaratarak teknolojik buluşların da artmasıyla ekonominin düzelmesine, madenlerin keşfine, toprağın işlenmesi ve tarım alanlarının açılmasına öncülük etmiştir.


[1] Henri Pirenne, Ortaçağ Kentleri, (trc. Şadan Karadeniz), İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, s. 63.

[2] Pirenne, Ortaçağ Kent.,s. 63, 64.

[3] Henri Pirenne, Ortaçağ Avrupa’sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, (trc. Uygur Kocabaşoğlu), İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, s. 37.

[4] Pirenne, Ortaçağ Kent., s. 68-70.

[5] Pirenne, Ortaçağ Kent., s. 70, 71.

[6] Umberto Eco, Ortaçağ Şatolar-Tüccarlar-Şairler, (trc. Leyla Tonguç Basmacı), Alfa Tarih Yayıncılık, İstanbul, 2016, s. 198.

[7] Pirenne, Ortaçağ Kent, s. 73.

[8] Pirenne, Ortaçağ Avrupa.., s. 114.

[9] Pirenne, Ortaçağ Kent., s. 74-76.

[10] Eco, a.g.e., s. 183.

[11] Eco, a.g.e., s. 184.

[12] Eco, a.g.e., s. 195.

[13] Eco, a.g.e., s. 195.

[14] Eco, a.g.e., s. 195.

[15] Eco, a.g.e., s. 195, 196.

[16] Eco, a.g.e., s. 197.

[17] Charles Seignobos, Avrupa Milletlerinin Mukayeseli Tarihi, (trc. Samih Tiryakioğlu), Varlık Yayınları, İstanbul, 1960, s. 144.

[18] Seignobos, a.g.e., s. 155.

[19] Seignobos, a.g.e., s. 155.

[20] Eco, a.g.e., s. 198.

[21] Seignobos, a.g.e., s. 155.

[22] Seignobos, a.g.e., s. 155, 156.

[23] Seignobos, a.g.e., s. 156.

[24] Seignobos, a.g.e., s. 156.

[25] Seignobos, a.g.e., s. 157.

[26] Seignobos, a.g.e., s. 157.

[27] Eco, a.g.e., s.187.

[28] Eco, a.g.e., s. 187.

[29] Jean Gimpel, Ortaçağda Endüstri Devrimi, (trc. Nazım Özüaydın), Tübitak Yayınları, Ankara, 1997, s. 1.

[30] Gimpel, a.g.e., s. 3.

[31] Gimpel, a.g.e., s. 5-10.

[32] Gimpel, a.g.e., s. 13, 14.

[33] Gimpel, a.g.e., s. 14-16.

[34] Gimpel, a.g.e., s. 24.

[35] Eco, a.g.e., s. 188.

[36] Eco, a.g.e., s. 188.

[1] Gimpel, a.g.e., s. 29-34.

[2] Gimpel, a.g.e., s. 44, 45.

[3] Pecunia, Pecus, sözlükte (Erdal Alova, Latince Türkçe Sözlük, İstanbul, 2013, s. 424, 425.)

[4] Gimpel, a.g.e., s. 57-59.

[5] Gimpel, a.g.e., s. 60, 61.

[6] Eco, a.g.e., s. 192.

[7] Eco, a.g.e., s. 192.

[8] Eco, a.g.e., s. 194.

[9] Norman Davies, Avrupa Tarihi, (trc. Burcu Çığman-Elif Topçugil-Kudret Emiroğlu-Suat Kaya), İmge Kitabevi, Ankara, 2006, s. 428, 429.

Kategori:

Henüz yorum yok

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.