Ünlü düşünür Ziya Gökalp’in tarihçiliğe bakışı ve tarihçilik anlayışı yeni yazımızda sizlerle.

Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu en önemli şahsiyetlerden birisi olan Ziya Gökalp ortaya koyduğu felsefi düşünceler ile geçmişle geleceği birbirine bağlayan bir köprü olmuştur. II. Meşrutiyetin önemli bir düşünürü olan Ziya Gökalp bugünümüze de rehberlik etmiştir. Bu çalışma yapılırken Ziya Gökalp’in tarih düşüncesi Ziya Gökalp’in eserleri incelenerek ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Ziya Gökalp’in yazdığı ‘’Tarih İlim mi, Yoksa Sanat mı?’’, ‘’Tarihte Usul’’, ‘’Tarih Usulünde Şahitler’’, ‘’Tarih Usulünde An’aneler’’, ‘’Tarih Usulünde Abideler’’, ‘’Tarih ve Kavmiyet’’, ‘’Milletimizin Tarihi Nereden Başlar?’’ adlı makaleleri de incelenmiştir.

Milliyetçilik:

 Milliyetçilik her insan tarafından farklı bir şekilde anlaşılan ve insanların birden fazla anlam yüklediği bir kavramdır. Milliyetçilik temel olarak literatürde şu şekilde yer alır; Evrensel dünyada, her toplumun önceliği kendi değerlerini önemsemesi ve benimsemesidir. Milliyetçilik kavramı, üstün ulus veya üstün ırk kavramı ile karıştırılmamalıdır.

Milliyetçilik, belirli bir, ortak kültür veya etnik kökene sahip toplulukların ortak bir siyasi ve tarihi meşruiyetiyle yüceltilmesini hedefler. Sosyal, siyasal ve iktisadi anlamda ulus devletin güçlenmesini destekleyen bir dünya görüşüdür. [1]

Milliyetçi Tarih Anlayışı:

Tarih bugünün meselelerinden sıyrılan ve sadece geçmişi konu alan bir disiplin değildir. Tarihin insanlar ve toplumlar açısından en büyük amaç ve faydası dünyayı anlamlandırma çabaları ve geleceği inşa etme istekleridir. Tarihçilikte objektiflik önemli bir unsur olsa da hiçbir eser yazarının kimliğinden bağımsız bir şekilde bina edilmemiştir. Milliyetçi tarih anlayışı, Devletlerin ve milletlerin kendi milli ideolojileri ile ortaya çıkardığı bir anlayıştır.

Türkiye’de modern milliyetçilik, Fransız İhtilalinden sonra ortaya çıkmış, Osmanlı Devleti’nin bünyesinde bulundurduğu devletlerin talepleri ile geç dönemde de olsa Türkler üzerinde etkili olmuştur, Osmanlı’ya bağlı devletlerin ulus devlet olma talebi ve milli menfaatlerine yönelik çalışmaları olmuştur.  Milliyetçilik fikrinin Osmanlı Devleti’nde yaşayan Türkler tarafından daha geç kabul edilmesi, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünün korunmaya çalışılmasından ötürü olmuştur.

II. Abdulhamit’in İttihad-ı İslam siyaseti gündeme geldiğinde fikri seviyede Türk Milliyetçiliği düşüncesinin palazlandığını anlıyoruz. Türk Milliyetçiliğini savunan aydınların tarih yazımında, bu parametrelere göre hareket edeceği fikirlerinin meşruiyetini oluşturmaya çalışacakları açıkça ortadadır.[2]

Türkiye’de Milliyetçi Tarih Anlayışı:

Türkiye’de Milliyetçi tarih anlayışının gelişim süreci, Kafkasya, Kırım ve Azerbaycan’dan gelen göçler sonrası daha da fazla bir fikri gelişim göstermiştir. Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset adlı eseri Türkçü düşüncenin ilk vesikalarının mihenk taşı olmayı başarmıştır. Bu eserden sonra Türk Derneği, Türk Yurdu Dergisi ve Türk Ocakları ile sistemleşmiştir.

Balkan savaşlarından sonra hız kazanan milliyetçilik düşüncesi dağılan imparatorluğu milli bir Türk devletine çevirme düşüncesi Türkçü aydınlar tarafından benimsenmiştir. 

Bu dönemde Türk Milliyetçiliği fikriyatının en önemli savunucusu Ziya Gökalp olmuştur. Gökalp, devletin yıkılışını tarihsel süreç içerisinde değerlendirmiş imparatorluktan ulus devlete geçiş anlayışını kabul etmiş ve kaybedilen toprakların geri alınması veyahut yayılmacı olmayan bir Türkçülük anlayışını benimsemiştir.

Türkiye’de Ziya Gökalp ile başlayan sosyoloji temelli Türkçü- Milliyetçi düşünce ilerleyen yıllarda farklı fikir şahsiyetleri tarafından geliştirilerek sürdürülmüştür.

Ziya Gökalp’in hayatı 1876 yılında başlayıp 1924 yılında son bulmuştur, Türk milletine ve Türkçülük fikriyatına yaklaşık 50 yıllık hayatında bakış açısı kazandırmayı başarmıştır.

      Ziya Gökalp:

Gökalp, 1876 yılında dünyaya gelmiş çok yönlü bir şahsiyettir. Gökalp bir sosyolog, düşünür, şair, yazar olmasının yanında nazarımızca da bir filozoftur. Gökalp bir tarihçi değildir. Gökalp savunduğu felsefi görüşleri tarihsel bir temele bina etmeye çalışan ve bunda da başarılı olan bir düşünürdür, İttihat ve Terakki üyesi olan Ziya Gökalp aynı zaman da Milletvekili de olmuştur. Ziya Gökalp yazdığı, Türkleşmek- İslamlaşmak ve Muasırlaşmak eserinde çağın ana üç fikrini kıyaslamış, Türkçülük fikriyatını daha zengin içeriklerle yansıtarak kurtuluşun bu düşüncede olduğunu savunmuştur.

         Hayatı aktif siyasi mücadeleyle geçen Gökalp, ölümünden kısa bir süre önce (1923) bir manifesto niteliğindeki “Türkçülüğün Esasları’’ isimli ünlü eserini yayımlamıştır. Gökalp, bu eseriyle ileride resmi tarih söylemindeki bazı kabullenişlere de etki etmiştir. Geçmişteki Türk siyasi topluluklarının hepsini kıtasal, bağımsız, birleşik ve çok örgütlü devletler olarak tanımlayan Gökalp, Türk bir Avrasya konusunda Akçura ile neredeyse aynı görüştedir. O, Türk devletlerinin Hunlardan günümüze dek taşıdığı süreklilik fikrini güçlendirmiştir. Gökalp’in fikir oluşumunda Abdullah Cevdet, Doktor Yorgi ve Mehmet Ali Ayni de etkili olmuştur.[3]

        Gökalp, ilim ve kültür hayatında tarihe ilk planda yer vermiştir. Açıktır ki Gökalp’ın tarihle ilgilenmesi, bir tarihçi yaklaşımından çok bir sosyolog bakış açısıyladır. Kaldı ki Gökalp başlı başına bir tarih kitabı hazırlamadığı gibi, bir tarihi olayı usulüne uygun bir biçimde ele alan bir inceleme yazısı da kaleme almamıştır.

        Sosyolog olması hasebiyle Orta Asya da ki Türklere ait verileri toplamaya çalışırken gerektiğinde etnolog gerektiğinde ise antropolog gibi çalışmıştır. Gökalp bu çalışmayı yaparken tarihe başlı başına bir bilim olarak bakmaktan ziyade sosyolojiye katkı sağlayan bir çalışma alanı olarak bakmıştır.

           Ziya Gökalp, Tarih İlim mi Sanat mı olarak ele aldığı makalede, iki tarih anlayışından bahseder, ilim olarak bahsettiği anlayışı sosyoloji ile bir kılarken, milli tarih olarak bahsettiği anlayışı ise pedagojik bir fayda sağlayan bir sanat olarak nitelendirmiştir.  Ziya Gökalp bu makalesinde Durkheim ve Traçke’den de bahsetmiştir. Ziya Gökalp tarih felsefesini ortaya koyarken önemli isimlerden de etkilenmiştir.

         Ziya Gökalp ‘’Tarihte Usul’’ adlı makalesin de tarihi iki kısma ayırmış hakikate yabancı olan bütün tarih araştırmalarının milli tarihe bırakıldığını söylemiş tarihçinin takip etmesi gereken usulü de öncelikle geçmişin bütün izlerini arayarak bunların menşeini mefhumlarını kapsamını inceden inceye tetkik etmekten, an ve an hatırlanan vakaları eski halinde anlatan ve yeni haliyle izah eyleyip onların terkibini yapmaktır der. Bunu da kısımlara ayıran Gökalp öncelik olarak tahlili esas almanın doğru olacağını savunmuştur. İkinci kısım da ise bunun terkip olduğunu yalnız bu terkip anlayışının tarihten ve tarihçilikten uzak olarak sosyolojiye yaklaştığını da çalışmasına eklemiştir.[4]

       Gökalp ‘’Tarih Usulünde Şahitler’’ makalesinde ise tarihte beyan edilen olayın şahidinin sahih mi güvenilir mi olduğunun dikkate alınmasının gerekliliğinden bahsetmiştir. Hatta bir tarifte yaparak, tek şahit şahitsiz olmaya denktir demiştir. Gökalp, olayları beyan edenlerin tarafsız olamayacağını söylediği gibi olay yazımlarında ekseriyetin gerekli olduğunu da söylemiştir. Belirli fırkalarla, milliyet menfaatleri ve dini menfaatlere göre tarih yazımını eleştirmiştir. Süleyman Paşa’nın Askeri Mektep nazırı olması ile fenni ilimlerin tercüme faaliyetlerini yapmasına karşılık yazılan tarih kitaplarını tercüme etmemesini ve kendisinin ‘’Tarih-i Alim’’ kitabını yazmasını da desteklemiştir.[5]

      ‘’Tarih Usulün’de Ananeler’’ eserinde Gökalp, destanların  hakikat payının olduğu gibi masalsı payının daha fazla olduğu kuramını ortaya koymuştur, avamın bu efsanelere kendi dünya görüşlerini katmadan aktarmasının imkansız olduğunu beyan ederken bunların tahlilinin daha da titiz yapılması gerektiğini savunmuştur. Tarihte atasözleri, masallar, destanlar ve deyimlerin de önemli bir yerinin olduğunu beyan etmiştir. [6]

       Yine Gökalp, ‘’Tarih Usulünde Abideler’’ ve ‘’Vesikalar’’ adlı makalelerinde abideleri tarihi geçerliliği olan dikili binalar, türbeler, mabedler olarak nitelendimiş bunların da o dönemin anlaşılması açısından kıymetli görmüştür.[7] Vesikaları ise her okuyucunun bildiği gibi, yazılı belgelerdir.[8] Bu belgeleri tek tek açıklamaya bu çalışmamız da lüzum görmüyoruz.

      ‘’Tarih ve Kavmiyat’’ adlı çalışmasında tarih ve etnografyanın müşterek noktalarının olduğunu aktaran Gökalp ortak olarak şehadet ilkesini düşünmüştür. Tarihin asıl vazifesinin milletlere faydasını ahlaki, iktisadi, hukuki ve lisani bütün vakaları tetkik ederek her millete mahsus medeniyetin nasıl tekamül ettiğini açıklamak olduğunu aktaran Gökalp, tarihin geçmişi araştırdığı gibi kavmiyatın da bugünü araştırdığı tezini savunmuştur. Bir Sosyolojik tarih anlayışı ortaya koymaya çalışmıştır.[9]

     ‘’Türk Tarihi Nereden Başlar?’’ adlı çalışmasında Gökalp Türk tarihinin çok geniş olduğunu lakin hepsinin ayrı ayrı incelenmesi gerektiğini savunmuştur mesela Anadolu Türklüğünün tarihinin Göktürk tarihinden başlatmanın doğru olmayacağını savunmuştur. [10]

      Ziya Gökalp’in bakış açısını ve düşünce yapısını daha iyi kavrayabilmek için yazdığı eserlere de göz atmak gerekir, Gökalp’in konumuzla alakalı olan üç eseri, Türk Medeniyeti Tarihi, Türkleşmek- İslamlaşmak- Muasırlaşmak, Türkçülüğün Esasları adlı kitaplarını incelemek okuyucuya fayda sağlayacaktır.[11]

SONUÇ:

      Ziya Gökalp’in tarih anlayışı hakikatlerle pragmatist bir yaklaşımı birleştirerek hem gerçekleri aktarmak hem de ulusa tarih ve milli bilinci aşılamaktır. Zaten Ziya Gökalp yazdığı eserlerle dünya görüşünü ortaya koyarak onun tarih anlayışının dünya görüşünden etkisiz olduğu savunulamaz. Ziya Gökalp, geçirdiği zorlu süreçlerle birlikte, yukarıda bahsettiğimiz parametreler ışığında bir tarih anlayışı düşünmüştür ve Gökalp’in tarihe bakış açısı sosyolog bakış açısı ile olmuş iki ilmi bundan yaklaşık yüz yıl önce birbirinden bağımsız düşünmemiştir.


[1] Azmi Özcan, ‘’Milliyetçilik’’, TDV İslam Ansiklopedisi C.XXX., s.84,87. 2005 İstanbul.

[2] Ahmet Şimşek, ‘’Ziya Gökalp-Mümtaz Turhan- Erol Güngör Çizgisinde Milliyetçi Tarih Görüşü’’, Türk Yurdu Dergisi, Nisan 2011, S.284.

[3]https://www.biyografi.info/kisi/ziyagokalp#:~:text=23%20Mart%201876’da%2C%20Diyarbak%C4%B1r,%2C%20Askeri%20%C4%B0dadi’yi%20bitirdi. (erişim tarihi 25.06.2020)

[4] Gökalp, ‘’Tarihte Usul’’, a.g.k., s. 197,199.

[5] Gökalp, ‘’Tarih Usulünde Şahitler’’, a.g.k., s.200,202.

[6] Gökalp, ‘’Tarih Usulünde Ananeler’’, a.g.k., s.203,206.

[7]  Gökalp, ‘’Tarih Usulünde Abideler’’, a.g.k. s.207,208.

[8] Gökalp, ‘’Vesikalar’’, a.g.k., s.209,212.

[9] Gökalp, ‘’Tarih ve Kavmiyat, a.g.k., s. 213,214.

[10] Gökalp, ‘’Milletimizin Tarihi Nereden Başlar’’ a.g.k., s. 215,218.

[11] Mehmet Ali Beyhan, ‘’Ziya Gökalp’in Tarih Anlayışı ve Türk Medeniyeti Tarihi Adlı Eseri’’ https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/4160 (erişim tarihi 25.06.2020)

Kategori:

Henüz yorum yok

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.