İşgal Öncesi İstanbul, Mondros Mütarekesi’nin İmzalanması, İstanbul’un İşgali, Agamemnon ve daha fazlası yazımızda.
Uzun süredir fiilen savaş içerisinde bulunan Osmanlı Devleti, bu zorlu sürecin yükünü hisseder olmuştu. 1918 yılı itibariyle Osmanlı Devleti’nin seferber ettiği askerlerin yaklaşık dörtte biri cephede fiilen çatışabiliyordu. 2 milyon 850 bin kişilik Türk ordusunda sadece 560 bin kişi cephede aktif bir şekilde savaşabiliyordu. Savunmada verilecek tek bir çatlak telafisi olmayan sonuçlar doğurabilirdi. Osmanlı Devleti’nin bu kritik durumu, İtilaf devletlerinin daha da iştahlanmasına neden oluyordu.[1]
Askeri açıdan biraz da olsa olumlu gelişmeler alınan Kafkas Cephesi haricinde genel durum oldukça kötüye seyir ediyordu. Aynı zamanda Osmanlı Devleti siyasi açıdan da bir çalkantı içerisindeydi. Uzun süren savaş ve alınan mağlubiyetler, iç siyasette huzursuzluklara neden olmaktaydı.[2] Tüm bunlar yaşanırken Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ordularının çöktüğünü gören Enver Paşa, Alman ve Osmanlı birliklerinin 1919 yılına kadar direnebileceklerini düşünüyordu. Sadrazam Talat Paşa ise Enver Paşa’nın olmadığı bir hükümet kurma arayışına girişmişti.[3] Ayrıca müttefikleri ile de ittifak içerisinde ortak hareket ederse az da olsa istediği koşulları elde edebileceğini düşünerek Almanya ve Avusturya’ya gitti. Dönüşte uğradığı Sofya kentinde Bulgar ordularının dağıldığını gördü. Nitekim Talat Paşa’nın Sofya’dan ayrılmasından iki gün sonra Bulgaristan savaştan çekildi. Daha sonra Talat Paşa’nın İstanbul’a dönmesiyle barış ve ateşkes olasılıkları görüşülmeye başlandı.[4] Çeşitli barış ve ateşkes arayışları içinde bulunan Osmanlı Devleti, 5 Ekim tarihinde Wilson İlkeleri’ni temel alan bir antlaşma yapılması istemiyle Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’a başvurdu. Sonuç alınamayınca İsviçre aracılığıyla tekrar başvurulduysa da buradan da sonuç alınamadı.[5]
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’un, barış isteğine cevapsız kalmasının sebebi Osmanlı Devleti ile savaş halinde olmamalarıdır. Neticede Amerika Birleşik Devletleri’nden yanıt alamayan Osmanlı Devleti yönünü İngiltere’ye çevirmiştir. Kût’ta esir edilip İstanbul’a getirilen İngiliz General Townshend aracılığı ile Osmanlı Devleti İngiltere’ye başvurmuştur. Görüşmelerin sonucunda Akdeniz İngiliz filo komutanı Amiral Calthrope bir telgraf çekerek, kendisine bir Osmanlı heyetinin gönderilmesini istemiştir.[6]
Bahriye Nazırı Rauf Orbay, Hariciye müsteşarı Reşat Hikmet, Kurmay Yarbay Sadullah ve Katip Ali Türkgeldi’den oluşan Osmanlı heyeti, 24 Ekim 1918 tarihinde Galata Rıhtımı’ndan hareket etti.[7] Peykişevket isimli destroyerle Galata’dan Bandırma’ya geçen Osmanlı heyeti, Bandırma’dan tren ile İzmir’e ulaştı. İngiliz mayın tarama gemisi ile önce Midilli adasına geçen heyet daha sonra Liverpool isimli bir İngiliz kruvazörüyle Limni Adası’nın Mondros Limanı’na ulaştı. Gece saat 22.00 civarında Agamemnon zırhlısında Amiral Calthrope tarafından karşılanan Osmanlı heyeti yorgun olduğu için görüşmeler ertesi sabah başladı.[8] Osmanlı heyetinin tek bir vasıta yoluyla İzmir’e gelmemesinin yani deniz yolunu kullanarak İzmir’e ulaşmaması, dönem içerisinde güzergâhta bazı güvenlik problemleri olabileceği ihtimalini doğurmakta.
MONDROS MÜTAREKESİ’NİN İMZALANMASI
VE İSTANBUL’UN İŞGALİ
Mütareke görüşmeleri 27 Ekim 1918 tarihinde sabah saat 9.30’da başladı. 27-28-29 Ekim’de yapılan görüşmelerin ardından 30 Ekim 1918 Çarşamba günü görüşmeler son kez başladı. İlk oturum hayli sert geçmişti. Hatta oturum İngiltere’nin sözlü bir ültimatom vermesiyle son buldu. Amiral Calthorpe akşam saat 9.00’a kadar zaman tanıdı.[9] Osmanlı heyeti ültimatom karşısında İstanbul’a hemen bir telgraf çekti ve durum izah edildi. Saatler geçmesine rağmen gemiye herhangi bir telgraf gelmedi. Bu durumda mütareke metnini imzalamak veya reddetmek Rauf Orbay’a kalmıştı. Mütarekenin yedinci maddesine dair aklında soru işaretleri bulunsa da neticede mütarekeyi imzalama kararı aldı. Akabinde 30 Ekim 1918 akşamı ikinci bir oturum düzenlendi. Amiral Calthorpe bir anlaşmazlık yaşanmaması adına tüm maddeleri tekrar okudu.[10] Toplamda yapılan beş oturumluk görüşme neticesinde anlaşma sağlandı. İtilaf devletleri adına İngiliz Amiral Calthorpe ve Osmanlı Devleti adına Rauf Orbay, Reşat Hikmet ve Sadullah Bey mütarekeyi imzaladı.[11]
Yaşanan anlaşmazlıklara rağmen, uzun süren savaştan yorulan taraflar bir antlaşma yapılmasının herkes için daha iyi olacağını düşünüyordu. Nitekim yorgun da olsalar İngiliz ve Fransızlar hali hazırda gücü ellerinde bulunduruyorlardı. Haliyle güç dengesizliği antlaşma maddelerine de yansımış durumda. Görülen o ki Mondros Mütarekesi ile bir dönem kapanmış olsa da yepyeni bir dönem başlıyordu.
Mütarekenin imzalanmasının ardından Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, yayınladığı bir tebliğ ile yapılan antlaşmanın hafif hükümler içerdiğini açıklarken, mütarekeyi imzalayan Rauf Orbay ise istiklal ve saltanatın kurtarıldığını söylemiştir. Halbuki bu mütareke savaş boyu süren pazarlıkların bir neticesi olmuştur. Nitekim Mondros Mütarekesi sonrası işgal faaliyetleri başlamıştır.[12]
Mustafa Kemal Paşa ise Mondros Mütarekesi’nde kaybettiklerimizden daha fazlasını kaybedemeyeceğimizi düşünerek bu mütareke koşullarını kabul etmemiştir. Halk ise gerek yapılan beyanlar gerek yıllardır süren savaş yükünün ortadan kalkması düşüncesi içinde durumu sevinç ile karşılamıştır. Ancak uygulama safhasında durum böyle olmamıştır.[13]
Mondros’ta imzalanan metin, bir silah bırakmanın ötesinde içerisinde siyasal maddeler de barındırmaktaydı. 25 maddeden oluşan mütareke, bilinçli bir şekilde Türk ordusunun terhisini ve vatan toprağının ve hatta İstanbul’un işgalini sağlayacak maddeleri bulundurmaktaydı.[14]
Mondros Mütarekesi’nin maddelerine göre İtilaf devletleri önce Çanakkale ve İstanbul Boğazlarında yer alan kale ve istihkâmları işgal edeceklerdi.[15] Nitekim İtilaf donanması mütarekenin imzalanmasından sadece bir hafta sonra 7 Kasım 1918 tarihinde mayınları temizlemek bahanesiyle Çanakkale Boğazı’ndan giriş yaptı.[16] İngiliz Dış İşleri Bakanı Lord Balfour ise 9 Kasım 1918 tarihinde Amiral Calthorpe’ye yazdığı bir mektupta İstanbul’da karşılaşabileceği sorunlara dikkat çekmiş ve bu sorunun özellikle Ermeni meselesinden kaynaklanabileceğini bildirmişti. Devamında ise teslim alınacak savaş esirlerinin Halep, Musul, İzmir ve İstanbul’da toplanması gerektiğini ve hükümet tarafından kendilerine gösterilecek olan nazik ve misafirperver tavırları gayet ciddi bir şekilde karşılaması hususunda uyardı.
İtilaf donanmasının Boğazlara girişinden yaklaşık 4 gün sonra, tarihler 11 Kasım 1918’i gösterdiğinde Çanakkale Boğazı ve tüm istihkâmları İngiliz ve Hint birlikleri tarafından işgal edildi. Çanakkale Boğazı İtilaf kuvvetleri açısından güvenli hale geldikten sonra 12 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a gelecek olan İtilaf donanması Mondros’tan demir aldı.[17]
9 Kasım 1918 günü ve takip eden diğer günlerde arka arkaya İskenderun, Musul, Urfa, Maraş, Antep, Antalya ve tabii İstanbul işgal altına alındı.[18]
İSTANBUL’UN İŞGALİ VE O GÜN
Mütarekeyi imzalayan Amiral Calthorpe Rauf Orbay’a İstanbul’un işgal edilmeyeceğine dair söz vermişti. Ancak 13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf donanması İstanbul’a ulaşmıştı.[19] Mütareke şartlarına dayanarak harekete geçen İtilaf kuvvetleri, 61 parçalık donanmasıyla İstanbul önlerine demir attı. Öncelikli olarak müstahkem mevzileri ele geçirecek ve daha sonra şehrin işgal edeceklerdi. İtilaf donanması mütarekeyi imzalayan heyet dahil olmak üzere herkes tarafından hayretle karşılandı. Tüm bunlar yaşanırken Mustafa Kemal de İstanbul’a gelmişti.
2616 İngiliz, 540 Fransız, 470 İtalyan askeri olmak üzere toplam 3626 asker İstanbul’a ayak basmıştı. Ardından ilk iş olarak askerler şehrin önemli merkezlerine dağıtılmaya başlandı. Okullar, kışlalar, fabrikalar ve hatta evler olmak üzere çeşitli bölgelere İtilaf askerleri yerleştirildi. Gün geçtikçe şehirde hakimiyetini artırmak isteyen İtilaf güçleri çeşitli komisyonlar kurarak ordu, cezaevi, liman, polis, sağlık gibi önemli kamu kurumlarını denetim altına aldılar. Takip eden günlerde de İtilaf kuvvetleri sayılarını artırmaya başladılar.[20] Artık şehir İtilaf kuvvetleri tarafından bölgelere ayrılmış, Galata ve Pera’da İngilizler, Sur içinde Fransızlar, Üsküdar ve Anadolu yakasındaki diğer yerleşim yerleri ise İtalyanların kontrolü altına girmişti.[21]
[1] Tolga Başak, Türk ve İngiliz Kaynaklarında Mondros Mütarekesi ve Uygulama Günlüğü, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2013, s.3.
[2] Tolga Başak, a.g.e. s.14.
[3] İhsan Şerif Kaymaz, “Bir Ateşkesin Tahlili”, 21.Yüzyıl Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık, 2008, s.242.
[4] Kaymaz, a.g.m. s.243.
[5] Kaymaz, a.g.m. syf.244.
[6] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi IX, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011, s.558.
[7] Cemal Kemal, “Mustafa Kemal’in Mondros Mütarekesi’ne Tepkisi”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, s.46, 2010, s.370.
[8] Kaymaz, a.g.m. s.256.
[9] Başak, a.g.e. s.189.
[10] Başak, a.g.e. s.191-192.
[11] Devrim Vardar, İstanbul’un İşgali 1918-1923, İstanbul, Doğu Kitabevi, 2011, s.81.
[12] Cevdet Küçük, “Milli Mücadele”, DİA, c.30, 2005, s.77.
[13] Celal Erikan, Kurtuluş Savaşı Tarihi, İstanbul, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2010, s.18.
[14] İzzet Öztoprak, “Anadolu’nun İşgali ve Milli Direniş Hareketleri”, Türkler, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, c.15, s.971.
[15] Başak, a.g.e. s.283.
[16] Zekeriya Türkmen, “İstanbul’un İşgali ve İşgal Dönemindeki Uygulamalar”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.18, s.53, 2002, s.3.
[17] Başak, a.g.e. s.291-292.
[18] Rezzan Ünalp, “Kuvayımilliye,Türk İstiklal Harbi ve Bağımsızlık Önderi Olarak Mustafa Kemal(Atatürk)”, http://www.ata.tsk.tr/content/media/01/makaleler/26.pdf (erişim tarihi:19.04.2018)
[19] Bilge Criss, İşgal Altında İstanbul, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008, s.13.
[20] Türkmen, a.g.m. s.3-4.
[21] Bilge Criss, “Occupation during and After the War”, International Encyclopedia of the First World War, https://encyclopedia.1914-1918-online.net/pdf/1914-1918-Online-occupation_during_and_after_the_war_ottoman_empire-2015-08-05.pdf. (erişim tarihi: 03.04.2018).
Henüz yorum yok