10 dalda aday olarak öne çıkan Roma filmine dair analiz ve yorum bu yazımızda sizlerle.
Yapımcılığı, görüntü yönetmenliği, kurgusu, yönetmenliği ve senaristliği Alfonso Cuaron tarafından yapılan film, dili İspanyolca olarak 27 Ekim 2018 tarihinde vizyona girdi. Şimdi ise 10 adaylık ile Oscar ödül töreninde hak ettiği ödüllerle evine dönmeyi bekliyor. Filmin ilk dikkat çeken detayı dağıtım haklarının sahibinin Netflix olması. Bu açıdan Netflix’in hayallerini süsleyen Oscar’a bu kadar yakın olması tesadüf değil elbette. Zamanında Harry Potter filmi yönetmenliği de yapmış olan Cuaron, bu filmi ile sinema severlerin gönlünde taht kurmaya hazırlanıyor. Siyah beyaz çekilen ve oldukça sade bir çekime sahip olan film 1970’li yılların Meksika’sında geçiyor. Gördüğümüz hikâye ise Cuaron’un çocukluk anılarından bir derleme olarak karşımıza çıkıyor. Filmin isminin Roma olmasının sebebi ise Meksika’nın Roma adlı bir mahallesinde geçiyor olması.

Herkesin hayatından kesit barındıran bir film Roma. Bir yandan çok şey anlatırken bir diğer yandan görüntüsü olsun, oyunculuğu ve kamera açıları olsun anlatılacak her şeyi sade ve abartıdan uzak bir şekilde aktarır. Bu durum filmin asıl olayının kelimelerde değil, duygularda olduğunu ve verilen bütün mesajların bu temel üzerinden şekillendirildiğini gösteriyor.
Evet, bu film duygu filmi. Ancak gişe filmi izleyicileri için doğal olarak berbat ötesi bir film. Çünkü bu film tabiri caizse tam bir sanat filmi. Filmi izlerken bir sonraki olayı beklerken aslında bir olayın olmadığını fark ediyorsunuz. Yani filmin temel noktası eylemlerin kaostan değil hayattan beslenmesi. Bir hikayeyi nasıl aktarırsanız öyle hayat bulur. Küçücük bir olay sizin bakış açınıza göre kocaman bir şeye dönüşebilir. İşte günümüzde yapılanın aksine Cuaron bütün bu yapaylıktan uzak durarak, yani kamerasına ve yeteneğine güvenerek (belki de en çok izleyicisine güvenerek) bu filmi çekmiş. Sinemada yalın ve sade olmak görünmez çıplaklıktır. Herkes bunun gücüne ve şeffaflığına erişemez. Bu filmin asıl başarısı bu noktadan sonra ortaya çıkıyor. Bu başarısını ise Oscar 10 dalda adaylık vererek göstermiş oluyor. Cuaron filminde evlerindeki bir hizmetçiyi, yani Cleo’yu konu alarak onun bakış açısı üzerinden filmi aktarır. Ülke krizleri, aile sorunları, kadınlık ve çocukluk üzerine izler barındıran film, Cleonun başına gelenler hayal kırıklıkları ve onun hayatsal krizleri ile paralellik göstererek devam ediyor. Cleo çok güçlü bir kadın. Her şeyi sakinlik ve sabır ile karşılıyor. Lakin yalnız bir kadın değil. Filmde hizmetçilik yaptığı ev halkı onu çok seviyor. Onun asıl yalnızlığı bir adam, sevdiği adamın ihaneti.

Filmde dikkat çeken bir diğer nokta ise alt sınıf ve üst sınıf farkları. Roma, bölge olarak maddi durumu iyi olan insanların yaşadığı bir yer. Ve bu durum aynı Cleo gibi aslında birçok insanın hikayesi demek. Cuaron bir kişinin hayatı üzerinden aslında pek çok hayatı anlatmış olur.
Meksika’nın çalkantılı dönemi ile kadın-erkek ilişkilerini, yaşamın içinde ne kadar sarsılırsa sarsılsın dik durmaya çalışanların filmi Roma. Ancak belirmek isterim ki ön planda olan kadınlar. Kadınlar etrafında o zamanın Meksika’sını gözler önüne seriyor. Bu film hakkında derinlemesine inceleme yapmak çok zor, çünkü anlatılmak istenen mesajlar çok olup incelemeye açık olsa da filmin amacı dolayısıyla her şey filme bariz bir şekilde eklenmiş. Yani her şey açık ancak üzerinde kafa yorulması gereken bir film.
Roma, 2018 yılının en çarpıcı filmi.
Henüz yorum yok